BİR DOĞA KATLİAMI PROJESİ DAHA
AK Parti Tekirdağ Milletvekili Metin Akgün'ün girişimiyle gündeme gelen bu proje, ne ekonomik gereklilikle ne de bilimsel gerekçelerle savunulabilir bir nitelik taşımaktadır. Dahası, bu sürecin AK Parti Tekirdağ Milletvekili ve Çevre Komisyonu üyesi Gökhan Diktaş’ın yakın çevresinde gerçekleşmesi de soru işaretlerini çoğaltıyor.
Yulaflı merası, sadece hayvancılıkla geçinen köylüler için değil, bölgedeki biyoçeşitlilik açısından da önemli bir lokasyon. Bu alanda kum-çakıl çıkarılması, toprağın fiziksel yapısını bozacak, yüzey suyu rejimini etkileyecek ve flora-fauna dengesini kalıcı biçimde tahrip edecektir. Meralar, Türkiye'nin kırılgan ekolojik bölgeleri arasında yer alırken, bu tip endüstriyel faaliyetler, yalnızca lokal değil, bölgesel çevre krizlerine de zemin hazırlar.
Tarım topraklarında sanayi ya da madencilik yapılabilmesi için Tekirdağ Valiliği'ne bağlı Toprak Koruma Kurulu tarafından TARIM DIŞI kullanım izni verilmesi gerekir. İklim değişikliği ve tarımsal üretimdeki düşüş göz önünde bulundurularak tarımın ulusal güvenlik için STRATEJİK SEKTÖR ilan edildiği şu dönemde madencilik faaliyeti planlanan tarlanın "TARIM DIŞI" ilan edilmesini ihtimali kamu otoritesinin stratejik planlara bakış açısını göz önüne koyacak önemli bir kriterdir.
Bu projenin arkasındaki isim olan Metin Akgün’ün damadının, TBMM Çevre Komisyonu’nda görev yapan bir milletvekili olması, etik yönetim ilkeleri açısından ağır bir gölge yaratmaktadır. Gökhan Diktaş’ın bugüne kadar bu konuda kamuoyuna açık bir açıklama yapmamış olması, sorumluluktan kaçtığı izlenimini doğurur. Komisyon üyesi olan bir milletvekilinin, doğrudan ailesini ilgilendiren çevre projelerine dair sessiz kalması, siyasi etik açısından kabul edilemez.Birleşmiş Milletler’in 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları arasında yer alan “Karasal Yaşamı Korumak”, “İklim Eylemi” ve “Sorumlu Üretim ve Tüketim” başlıklarının her biri, bu projeyle doğrudan çiğnenmektedir. Kalkınma, çevresel yıkım pahasına inşa edilmez. Kamu yararı gözetilmeyen hiçbir yatırım, gerçek anlamda kalkınma sayılamaz.
Yulaflı merasına yönelen bu tür saldırılar, sadece bir mahallenin değil, Türkiye’nin doğayla kurduğu bağın da sorgulanmasına neden olmaktadır.
Bu proje sadece bir kum ocağı değil; siyasi hırsların, çevreye karşı kayıtsızlığın ve etik dışı siyaset anlayışının simgesidir. Bilimsel verilere dayalı, şeffaf ve toplumsal onayla yürütülen bir çevre politikası için bu projeye karşı durmak yalnızca bir hak değil, bir sorumluluktur.