BSH’dan Colins’e: Sanayi Türkiye’den Uzaklaşıyor
900 milyar lirayı aşan vergi borçları, yüksek enerji ve hammadde maliyetleri üreticiyi nefessiz bıraktı. Bazı firmalar fabrikalarını yurt dışına taşıdı, bazıları faaliyetlerini durdurdu. BSH’nin Türkiye’den çekileceği iddiaları, sadece bir fabrikanın değil, binlerce ailenin geleceğinin tehlikede olduğunu gösteriyor.
Ekonominin temel direği olan küçük esnaf ve sanayici bugün Türkiye’nin dört bir yanında ayakta kalma savaşı veriyor. Her sabah umutla kepenk açan esnaf, akşam geldiğinde artık “bugünü nasıl atlattım” diye düşünür hale geldi. Sanayici üretmek için çabalarken, maliyetler karşısında nefes alamıyor. Sorun sadece bireysel kazanç değil; bu tablo ülkenin üretim gücünü, istihdamını ve geleceğini tehdit ediyor.
Çarşının nabzını tutan küçük esnaf artık müşteri değil, nefes arıyor. Elektrik, doğalgaz, kira, sigorta primleri ve vergiler sürekli artarken, kazanç yerinde sayıyor. POS cihazı komisyonları ve ağır vergi yükleri arada kazancı eritiyor. Alım gücünün düştüğü bu ortamda, kahvecinin çayı, kasabın eti, fırıncının ekmeği bile lüks haline geliyor. Bürokratik yük de esnafın sırtında ayrı bir yük. Dijital fatura, e-defter, beyan süreleri ve diğer mevzuat yükümlülükleri küçük dükkanı adeta bir muhasebe ofisine dönüştürüyor. Birçok esnaf “artık kar etmeyi değil, kapanmamayı hedefliyorum” diyor. Son iki yılda vergisini ödeyemeyen mükellef sayısı on binlerle ifade edilirken, vadesi geçmiş vergi borçlarının toplamı 900 milyar lirayı aşmış durumda. Bu borcun önemli bir kısmı hala faal işletmelere ait.
Sanayici tarafında tablo daha da karmaşık. Üretim için gereken hammadde, enerji ve lojistik maliyetleri döviz cinsinden artarken, satışlar TL üzerinden yapılıyor. Finansmana erişim neredeyse imkansız hale geldi. Bankalar yüksek faizle kısa vadeli kredi veriyor, teminat şartları ağırlaşıyor. Yeni makine almak ya da tesis kurmak isteyen KOBİ’ler, maliyet bariyerine takılıyor. Kur dalgalanmaları da plan yapmayı imkansız hale getiriyor. Bugün yatırım kararı alan bir sanayici, yarın maliyet hesabını baştan yapmak zorunda kalıyor. İç piyasadaki talep daralması üretimi zorlaştırırken, ihracatta da rekabet gücü zayıflıyor.
Vergi sistemindeki adaletsizlik de tabloyu ağırlaştırıyor. Gıda üreticisi tarladan aldığı ürünü yüzde 1 KDV ile mutfağa kadar getiriyor; ancak aynı ürün restoran ya da lokantada yüzde 10 KDV ile sofraya çıkıyor. Yani devlet üreticiden bir oranla vergi alırken, tüketiciye gelene kadar bu oran katlanarak artıyor. Gıdanın yolculuğu boyunca vergi yükü büyüdükçe büyüyor, en sonunda hem vatandaş hem işletmeci bu yükün altında eziliyor. Bu durum hem maliyetleri artırıyor hem de kayıt dışılığı teşvik ediyor; restoran işletmecisi fiyat artışını müşteriye yansıtmak zorunda kalıyor, vatandaş ise aynı yemeğe her geçen gün daha fazla para ödüyor.
Artan maliyetler ve yüksek enflasyon sadece esnafı ve sanayiciyi zorlamıyor; üretimin bizzat kendisini bu ülkenin dışına itiyor. Son yıllarda birçok yerli firma üretimini başka ülkelere taşıma kararı aldı. Türkiye’nin önemli markalarından Colins, Aksaray’daki fabrikasını kapatarak üretimini Mısır’a taşıdı. Bu karar, yaklaşık 1.500 çalışanın işini kaybetmesiyle sonuçlandı. Tekstil sektöründe son bir yılda 130’dan fazla Türk firmasının üretimini Mısır’a taşıdığı, bunun da 90 binden fazla kişinin işsiz kalmasına yol açtığı belirtiliyor.
Ancak sadece tekstil değil, beyaz eşya ve enerji gibi stratejik sektörlerde de benzer eğilimler yaşanıyor. Trakya’da üretim yapan uluslararası devlerden biri olan BSH Ev Aletleri de son dönemde benzer tartışmaların merkezinde. Bosch, Siemens ve Gaggenau gibi markalarla tanınan BSH, Türkiye’deki en büyük üretim tesislerinden birini Tekirdağ Çerkezköy’de kurmuş durumda. Beş ayrı fabrika, bir Ar-Ge merkezi ve lojistik üssüyle faaliyet gösteren bu kampüs, şirketin Avrupa’daki stratejik üretim merkezlerinden biri. Şirketin Türkiye’de yaklaşık 6.700 ile 8.400 arasında çalışanı bulunuyor. Bu ölçekte bir tesisin üretimini azaltması ya da başka ülkeye taşıması demek, sadece binlerce kişinin işsiz kalması anlamına gelmez; aynı zamanda yan sanayiden lojistiğe, tedarik zincirinden yerel esnafa kadar binlerce işletmeyi doğrudan etkiler. Böyle bir gelişme, sadece bir fabrikanın kapanması değil, zincirleme bir ekonomik kırılma anlamına gelir.
Benzer şekilde, yabancı sermayeli birçok firma da Türkiye’deki üretim koşullarını sorgulamaya başladı. Alman lojistik devi Hapag-Lloyd, İzmir’deki küresel operasyon merkezini kapatma kararı aldı ve yaklaşık 300 çalışanın etkileneceği açıklandı. Enerji sektöründe faaliyet gösteren Alman Steag firması, İskenderun’daki termik santral yatırımındaki hisselerini devretmeye hazırlanıyor. Rüzgar enerjisi alanında faaliyet gösteren Siemens Gamesa, İzmir’deki Ar-Ge birimini kapatma planları yapıyor. İnşaat malzemeleri sektöründe ise Ytong, Türkiye’deki bazı faaliyetlerini yerli firmalara devretti.
Bu örneklerin tamamı şunu gösteriyor: Türkiye sadece küçük esnafı ve yerli üreticiyi değil, büyük yabancı yatırımcıları da kaybetme riskiyle karşı karşıya. Üretim başka ülkelere kaydığında sadece fabrika gitmez; sermaye gider, istihdam gider, bilgi birikimi gider, vergi kaybı oluşur. Geriye kalan ise kapanan atölyeler, işsiz kalan insanlar ve küçülen şehir ekonomileridir.
Bütün bu tabloyu derinleştiren en önemli unsur belirsizliktir. Döviz kuru nereye gidecek, vergi oranları artacak mı, enerji fiyatları ne olacak? Bu soruların cevabı yok. Plan yapamayan sanayici yatırım kararını erteliyor, esnaf ise geleceğini göremediği için büyümekten korkuyor. Belirsizlik, üretim cesaretini kırıyor ve ülke ekonomisinin nefesini daraltıyor.
Türkiye’nin yeniden ayağa kalkması üretimle mümkündür. Bunun için üreticiyi cezalandıran değil, destekleyen bir vergi politikası uygulanmalı, enerji ve girdi maliyetlerinde istikrar sağlanmalı, krediye erişim kolaylaştırılmalı ve uzun vadeli planlamaya imkan tanınmalıdır. Yerli üretim ve yerli istihdamı koruyacak stratejik teşvik mekanizmaları devreye alınmalı, planlama ve öngörülebilirlik sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki; küçük esnafın ışığı sönerse şehirler karanlıkta kalır. Sanayici üretmezse ülke büyüyemez. Bu topraklarda üretim yapan her emekçinin elini güçlendirmek, sadece onların değil, hepimizin geleceğini güvence altına almaktır.