CHP'DE DİLİN ÇATLADIĞI YERDEN SİYASET AKIYOR
Fikir Ayrılığı Değil, Anlam Ayrılığı
Salon doluydu, sloganlar tanıdıktı, herkes “birlik” dedi. Ama kimse birleşmedi. Çünkü artık CHP’de kimse aynı dili konuşmuyor. Derrida’nın meşhur sözüyle: “Her anlam, kendi içinde bir çatlak taşır.” CHP’nin bugünkü çatlağı tam da orada kelimelerin içinde. Birinin “demokrasi” dediği, diğerine göre “otorite.” Birinin “birlik” çağrısı, diğerine göre “itaat” dayatması. Yani herkes aynı kelimeleri söylüyor, ama kimse aynı şeyi kastetmiyor.
Parti İçi Demokrasi: Bir Kavram Savaşı
Bugün CHP’de en çok tekrarlanan kelime “demokrasi.” Ama bu kelime artık bir değer değil, hiziplerin birbirine doğrulttuğu bir retorik silah. Bir grup için “ön seçim, örgüt iradesi, tabanın sözü.” Diğer grup için “disiplin, denge, yönetim istikrarı.” Sorun demokrasi eksikliği değil, demokrasinin ne olduğunda anlaşamamak. CHP, kendi sözlüğünde kaybolmuş durumda.
“Bir partinin dağılması ideolojik ayrılıktan değil, dilsel kopuştan başlar.”
Tekirdağ Modeli: Yerelden Gelen Uyarı
Vahap Akay’ın çıkışı bir kişisel restleşme değil, yerel siyasetin Ankara’ya yolladığı açık mektup. Tekirdağ’daki kongre, bir il başkanlığı seçimi değil, bastırılan örgüt rahatsızlığının açık beyanıydı. “Sandığı küçümsemeyin” diyenle “sistemi koruyun” diyenin gerilimi, artık CHP’nin tüm damarlarında hissediliyor. Yerel örgütler “Bizi sadece seçim zamanı hatırlamayın.” diyor.
Birlik Söyleminin Çöküşü
Kongrede herkes “birlik” dedi, ama kimse birleşmedi. Çünkü o kelime artık bir çağrı değil, bir baskı gibi duyuluyor. “Birlik olalım” cümlesi, aslında “bana uyun” anlamına dönüşmüş durumda. Ve Derrida’nın dediği gibi, her tekrar anlamı biraz daha aşındırıyor. CHP’nin dili artık kendi kelimelerini taşıyamıyor.
Bu Dil Nasıl Çöktü?
Bir partinin dili çökerken, hafızası da un ufak olur. Tarihsel praksise kısaca bir bakış atalım.
12 Eylül: Sessizliğin Dili
1980 darbesi yalnızca örgütleri değil, kelimeleri de kapattı. “Devrim”, “emek”, “kamuculuk” yasaklı hale geldi. CHP yeniden açıldığında, “denge”, “istikrar”, “merkez” gibi nötr sözcüklerle konuşmak zorunda kaldı. Dil korkudan kısılmıştı.
1990’lar: Sosyal Demokrasi Makyajı
Ecevit’in halkçı tonu yerini “Avrupa standartları” jargonuna bıraktı. Siyaset, sokağın değil, panel salonlarının Türkçesiyle konuşur oldu. Partinin dili, halkın değil danışmanların sesine dönüştü.
2000’ler: Savunma Dili Çağı
AKP iktidarıyla CHP, sürekli tepki veren bir refleks partisine dönüştü. “Karşıyız” ifadesi, “neyin yanındayız” sorusunun yerini aldı. Siyaset savunmaya, dil ise savunma notlarına dönüştü.
2010 Sonrası: Çok Ses, Ortak Sözlük Yok
Kılıçdaroğlu dönemi “yeni CHP” iddiası getirdi ama o “yenilik” ortaklık yaratamadı. Bir yanda “helalleşme”, diğer yanda “hesaplaşma.” Herkes kendi CHP’sini kurdu, ama kimse ortak bir anlam kuramadı.
Bugün: Söylemden Sözlük Erozyonuna
Artık hiçbir kelime güvenli değil. “Değişim” bir taraf için umut, diğerine göre kaos. “Birlik” bir taraf için dayanışma, diğerine göre teslimiyet. Kelimeler kendi ağırlığını taşıyamıyor. Derrida’nın o “çatlağı” tam da burada beliriyor: CHP’nin dili, kendi anlamının altında çatlıyor.
Siyasi Sonuç: Sözlüğü Olmayan Parti
Evet, Tekirdağ’da bir il başkanı seçildi. Ama bu seçim, partinin geleceğine dair hiçbir netlik getirmedi. Asıl soru hala ortada. CHP, kendi içindeki anlam çatlağını onarabilecek mi? Eğer onaramazsa, kelimelerin içini boşaltan bu siyasal çürüme önümüzdeki seçimde yalnızca Tekirdağ’ı değil, Türkiye’nin tamamını etkileyecek.
Tekirdağ İl Kongresi bitti, başkan seçildi. Ama asıl seçim daha başlamadı. Çünkü CHP önce kendi kelimeleriyle barışmak zorunda.