Hubris Sendromu ve Hubristik Liderlik: Kibrin Esaretinde Bir Yönetim
Kibir… Belki de insanın en eski günahlarından biri. Antik Yunan’da “hubris” olarak adlandırılmış. Aşırı özgüven, kendini beğenme, büyüklenme… Ve bugün bu kavram sadece bir kişilik özelliği değil, ciddi sonuçlar doğurabilen bir liderlik sendromuna dönüşmüş durumda: Hubris Sendromu.
İlginçtir, bu sendrom psikiyatrik geçmişi olmayan bireylerde bile ortaya çıkabiliyor. Özellikle bir güç pozisyonuna yerleştirildiklerinde, daha önce makul ve işbirlikçi olan insanlar bir anda değişebiliyor. Çoğumuz bunu bizzat yaşadık ya da gözlemledik. İş yerinde gayet dengeli çalışan bir kişi, bir makama gelir gelmez adeta “güç sarhoşluğu”na kapılıyor. Kararları, tavırları, insanlara yaklaşımı değişiyor. Kibrin karanlık girdabına kapılıyor.
Hubris Liderlik Nasıl Başlar?
Hubristik lider, olumlu sonuçları abartma eğilimindedir. Aldığı kararların ya da attığı adımların doğuracağı olumsuz sonuçları ise hafife alır. Bu yüzden genellikle beklenmedik ve ağır bedeller ödenir. Gücü elde ettiğinde kendine aşırı güvenen lider, artık empati yapmaz; çünkü o artık sadece “doğru olanı” bilen kişidir. Başkalarının fikirleri değersizleşir.
Bu dönüşüm herkes için geçerli değil elbette. Ama özellikle narsistik özellikler taşıyan bireylerde çok daha sık görülüyor. Kendini diğerlerinden üstün gören, sürekli ilgi ve onay bekleyen, eleştiriye tamamen kapalı olan lider tipleri, bu sendroma oldukça yatkın. Ve evet, böyle bir lider okulda öğrencilere dönüp “Beni seviyor musunuz?” diye sorabilir. Çünkü aslında bu, karşısındakileri duygusal olarak manipüle etmenin başka bir yoludur.
Peki Bu Değişim Neden Oluyor?
Bunun hem bireysel hem de çevresel sebepleri var.
Psikolojik nedenlerle başlayalım: Uzun süre sınırsız güç kullanan bir liderde empati azalır. Lider artık sadece kendi başarılarına odaklanır. Zamanla “ben yaptım, oldu” anlayışı gelişir. Başarı, artık bir ekip işi olmaktan çıkar, sadece onun dehasına atfedilir.
Durumsal etkenler de devreye girer: Liderin etrafı “yaparsa yapar” sloganlarıyla dolduğunda, gerçeklikten kopuş başlar. Eleştiri susturulur, farklı sesler uzaklaştırılır. Ve en büyük tehlike: lider, ona inananlarla arasına duvar örmeye başlar. Bu izolasyon, kararlarını daha da tehlikeli hale getirir.
Siyasal Boyutu Daha da Karanlık
Hubristik eğilimleri olan bir lideri dizginleyecek hiçbir mekanizma yoksa iş daha da vahim hale gelir. Bağımsız yargı, özgür basın, güçlü bir muhalefet… Bunlar yoksa, liderin hatalarını düzeltecek kimse de kalmaz. Güç sorgulanmadığında, lider kendini yanılmaz sanmaya başlar. Eleştiriden arındırılmış bir güç, zamanla toplumun da sağduyusunu bastırır.
Ve bu noktada artık sadece lider değil, tüm yönetim anlayışı zarar görür.
Toplumsal Rolümüz Ne?
Ne yazık ki bizde lider tapınması kültürel bir alışkanlık haline gelmiş durumda. Özellikle siyasi liderler “kurtarıcı” figürlere dönüştürülüyor. Oysa bu bakış açısını terk etmeden gerçek bir demokratik liderlik anlayışı geliştirilemez. Lider halkın üstünde değil, halkın hizmetindedir. Bu çizgi kaybolduğunda, sonuçlar toplumun tamamı için yıkıcı olabilir.
Sonuç Olarak…
Hubris liderlerin sadece kendilerine değil, çalıştıkları insanlara da ciddi zararları var. Araştırmalar gösteriyor ki bu tür liderlerin altında çalışanlar zamanla motivasyonlarını kaybediyor, strese giriyor, yabancılaşıyor, güvensizlik hissediyor. Şirketler, kurumlar ve hatta devletler bu zihinsel çöküşün bedelini ağır ödüyor.
Oysa lider dediğimiz kişi; barışçıl olmalı, ötekileştirmemeli, şeffaflık ilkesine bağlı kalmalı. Ve en önemlisi: denetim mekanizmalarının sesi, çıkarlar uğruna susturulmamalı.
Çünkü kibirle yönetilen hiçbir sistem uzun ömürlü olmaz.