KÖŞE YAZILARI

KATRAN KARASI KADER

Benim için Ergene Deresi’nin hikâyesi biraz kişiseldir. Çünkü 1995 yılında, jeoloji mühendisliği bitirme tezimi bu derenin yeraltı ve yerüstü sularının durumu üzerine yazmıştım: Ergene Deresi Kirliliği. Hey gidi günler hey… O günlerde de dereye sanayi atıkları boşaltılıyor, köyler kokudan nefes alamıyor, tarlalar zehirleniyordu. Yıllar geçti, takvim yaprakları eskidi; ama değişmeyen tek şey, Ergene’nin kaderi oldu.

Bir zamanlar çocukların serinlediği, kadınların çamaşır yıkadığı, çiftçinin tarlasına can suyu taşıyan bu dere; bugün katran karası bir zehir nehri. Simsiyah akıyor… Ne balık, ne kuş, ne ot… Hiçbiri artık bu suyun yanında yaşamıyor. Ergene öldü, biz de onunla birlikte yavaş yavaş ölüyoruz.

Coğrafya derslerinde haritadan nehirlerin kıvrıla kıvrıla yol alışını izlemeyi severdim. Gittiği yerlere bereket götürüşünü, toprağı nasıl yeşerttiğini… Ama Ergene, masmavi kıvrımlarıyla değil; simsiyah akışıyla, etrafına hastalık taşıyarak yol alıyor artık. O yol bereket değil, felaket yayıyor.

Bölgedeki fabrikaların çoğu atıklarını ya hiç arıtmadan ya da göstermelik arıtmayla doğrudan dereye salıyor. Özellikle geceleri gizlice bırakılan kimyasal atıklar, sabah olduğunda bütün havzayı ağır bir kokuya boğuyor. O koku öyle keskin, öyle yakıcı ki… İnsanları uykusundan uyandırıyor. Kapılar, pencereler kapalı olsa da o zehir evlerin içine kadar sızıyor. İnsanlar güne temiz bir nefesle değil, boğazlarını yakan bir zehirle başlıyor.

Ve işte bölgemde vatandaşın sesinden birkaç çığlık

·         “Kokudan gece cam açamıyoruz. Çamaşır assak bile koku siniyor.”

·         “Sabah işe gitmeden önce çocuklarımı öperken içim sızlıyor, çünkü biliyorum tertemiz nefes alamıyorlar.”

·         “Çocuğum sürekli öksürüyor, doktora götürdüm ‘hava kirliliği tetikliyor’ dedi. Bizim suçumuz ne?”

Çiftçi çaresiz… Tarlasına giden suya güvenmiyor. Zehirle sulanmış topraktan çıkan ürünlere kuşkuyla bakıyor. Sofraya oturan insanlar bile, tabağındaki domatesin, biberin, bu karanlık sudan nasibini alıp almadığını düşünmeden edemiyor.

Bugün Ergene yalnızca bir çevre kirliliği meselesi değil; doğrudan yaşam hakkımıza açılmış bir savaş. Zaman bize kötü işliyor. Her gün biraz daha zehirleniyor nefesimiz, biraz daha kararıyor toprağımız, biraz daha karartılıyor geleceğimiz.

En acısı… Sağlık… Her geçen yıl artan kanser vakaları, genç yaşta yitip giden canlar, solunum sorunlarıyla büyüyen çocuklar, cilt hastalıklarıyla boğuşan yaşlılar…

Ve ölüm…  Artık sessizce kapımızın eşiğinde bekleyen bir misafir değil. Sokaklarımızda dolaşıyor, sofralarımıza oturuyor, çocuklarımızın oyunlarına karışıyor. Ergene’nin taşıdığı zehir, her damlasıyla biraz daha yaşamı elimizden alıyor. Trakya’nın gözbebeği ilçeleri, kara bir kaderin pençesinde yavaş yavaş soluyor.

Ergene’nin çığlığını duymamak, yalnızca bölge halkına değil, bütün ülkeye ihanettir

Ergene ölüyorsa, Trakya da ölüyor.
Bu hassas ince çizgide yetkililerin bizleri duyması dileğiyle…


Saygılarımla
Semanur SAYGIN ÖZAY
11.09.2025