BAZILARI SICAK SEVER: KİMLİK, CİNSİYET VE KOMEDİNİN ALT METİNLERİ
25/10/2025 10:18 | Son Güncelleme : 05/11/2025 06:08 | Okunma Sayısı : 85 | Hasan Öztürk
Billy Wilder’ın 1959 tarihli Some Like It Hot (Bazıları Sıcak Sever), yüzeyde bir kılık değiştirme komedisi olarak konumlanır. Ancak alt katmanlarında toplumsal cinsiyet kimliği, performativite (1)(13) ve arzu ilişkilerini sorgulayan çok katmanlı bir anlatı sunar. Wilder, klasik Hollywood komedisinin sınırlarını zorlayarak mizah aracılığıyla dönemin toplumsal normlarını eleştirir. Film, Soğuk Savaş dönemi Amerika’sında cinsiyet rollerinin sert biçimde kodlandığı bir bağlamda, kimliğin oynanabilir ve akışkan bir alan olduğunu ima eder.
Kılık Değiştirme ve Toplumsal Cinsiyetin Performativitesi
Filmin merkezinde yer alan Joe (Tony Curtis) ve Jerry (Jack Lemmon), Chicago’da tanık oldukları bir mafya cinayetinden kaçmak amacıyla kadın kılığına girip bir kadın müzik grubuna katılırlar. Bu anlatı unsuru, yalnızca bir kaçış stratejisi değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyetin “oynanabilir” bir performans (2)(13) olduğunu gösteren bir deney alanıdır.Bu bağlamda film, queer (9) kimliklerin normatif cinsiyet kalıplarına nasıl meydan okuyabileceğini de sahneler.
Judith Butler’ın (13) toplumsal cinsiyeti bir “tekrar performansı” olarak tanımlayan yaklaşımıyla paralel biçimde, Bazıları Sıcak Sever cinsiyetin doğuştan değil, kültürel olarak üretilmiş bir rol olduğunu sezdirir. Joe ve Jerry’nin kadın kimliği içinde geçirdikleri dönüşüm, erkekliğin de tıpkı kadınlık gibi bir “gösteri” olduğunu ortaya koyar. Wilder, karakterlerin hem dışsal hem içsel dönüşümlerini ironik bir biçimde sahneleyerek izleyiciyi toplumsal normların doğallığı üzerine yeniden düşünmeye davet eder.
Sugar Kane: Marilyn Monroe’nun İkili Temsili
Marilyn Monroe’nun canlandırdığı caz şarkıcısı Sugar Kane Kowalczyk, hem kırılgan hem dirençli bir figür olarak filmde merkezi bir yer tutar. Monroe’nun bu performansı, Laura Mulvey’nin “erkek bakışı” (3)(11) (male gaze) kavramı çerçevesinde okunabilir.
Sugar, erkek arzusu için konumlanmış bir nesne gibi görünürken, aynı zamanda bu bakışı altüst eden bir özerklik sergiler. Zengin bir erkekle evlenme hayali, dönemin kadın figürlerine atfedilen ekonomik bağımlılığı yansıtır. Ancak filmin sonunda Sugar’ın tercihi, paraya değil duygusal dürüstlüğe yönelir.
Bu yönüyle Monroe’nun karakteri, hem patriyarkanın (4) kalıplarını yeniden üretir hem de o kalıplar içinde özgün bir özneleşme (5) biçimi yaratır. Monroe’nun parıltısının ardında, arzularının sınırlarını fark eden bir kadının trajikomik bilinci yatar.
Komedinin Altındaki Cesaret
Bazıları Sıcak Sever, Hays Code (6)’un hala yürürlükte olduğu bir dönemde, cinsiyet ve arzu temsillerinde olağanüstü bir cesaret sergiler. Jack Lemmon’ın kadın kılığıyla zengin bir adamla nişanlanması ve filmin sonunda Osgood Fielding’in “Nobody’s perfect” (“Hiç kimse mükemmel değildir”) repliği, Hollywood’un heteronormatif (7) sınırlarını kıran bir dönüm noktasıdır.
Bu final, yalnızca komik bir kapanış değil, kimliğin mükemmelliği arayışının anlamsızlığını ve toplumsal normların yapaylığını vurgulayan bir varoluşsal göndermedir.
Bu noktada Wilder’ın mizah anlayışı, Theodor W. Adorno’nun “kültür endüstrisi” (12) eleştirisiyle birlikte okunabilir. Adorno’ya göre modern kültür ürünleri, eğlence yoluyla bireyi pasifleştirir, ancak Wilder’ın ironisi, bu pasifleştirici mekanizmanın içinde direnişin izlerini taşır. Filmin kahkahaları sadece kaçış değil, aynı zamanda eleştiridir - modernitenin tekdüze kimlik biçimlerine karşı bir estetik başkaldırı. Wilder, kitle kültürünün yüzeyselliğini kullanarak onun içinden sızan bir özgürlük iması yaratır.
Görsellik, Ritm ve Tonal Denge
Wilder’ın film estetiği, screwball comedy (8)’nin hızlı temposu ile kara filmin görsel soğukluğunu birleştirir. Siyah-beyaz görüntü kullanımı, hem dönemin atmosferini çağrıştırır hem de karakterlerin “maskeli” kimliklerini simgesel olarak pekiştirir.
Caz müziğinin enerjisi, film boyunca hem anlatının ritmini belirler hem de toplumsal rollerin akışkanlığını müzikal bir biçimde temsil eder. Bu estetik tercih, filmi hem tarihsel olarak 1950’lere ait kılar hem de biçimsel anlamda zamansız bir nitelik kazandırır.
Sonuç: Kimlik, Mizah ve Zamansızlık
Bazıları Sıcak Sever, yalnızca bir komedi değil, aynı zamanda kimlik ve toplumsal cinsiyetin kültürel inşasına dair öncü bir sinemasal sorgulamadır. Wilder’ın mizahı, cinsiyet rollerine yöneltilmiş yumuşak ama derin bir eleştiridir. Monroe, Curtis ve Lemmon’un performansları, hem dönemlerinin sınırlarını hem de sinemanın kendisini dönüştürür.
Filmin neşesi yüzeyde baskın görünse de, bu mizahın ardında modern bireyin varoluşsal melankolisi (10) gizlidir. Adorno’nun Minima Moralia’da sözünü ettiği gibi (12), modern mutluluk imgeleri genellikle “yaralı” bir bilincin içinden doğar. Wilder’ın komedisi de bu çelişkiyi taşır. Kahkaha, kaybın inkarı değil, onunla birlikte yaşama biçimidir.
Bazıları Sıcak Sever, bu yönüyle yalnızca kimliğin değil, modern insanın kırılganlığının da alegorisidir. Osgood’un efsanevi sözü, bu melankolik hakikati tamamlar.
“Hiç kimse mükemmel değildir” - çünkü mükemmellik, insana özgü değildir.
ALT BİLGİLER
(1) Performativite: Kimliğin doğuştan sabit değil, eylemler yoluyla sürekli olarak yeniden üretildiğini öne süren kavram (Judith Butler).
(2) Performans: Belirli bir kimliğin veya rolün sahnelenmesi; toplumsal olarak tanınan davranış kalıplarının tekrarı.
(3) Male gaze (erkek bakışı): Sinemada kadının genellikle erkek izleyici için arzunun nesnesi olarak temsil edilmesini açıklayan terim (Laura Mulvey).
(4) Patriyarka: Erkek egemen toplumsal ve kültürel sistem. Erkeklerin kadınlar üzerindeki yapısal üstünlüğünü sürdüren düzen.
(5) Özneleşme: Bireyin toplumsal ve kültürel söylemler içinde bir özne (kendilik) haline gelme süreci.
(6) Hays Code: 1930–1968 yılları arasında Hollywood’da geçerli olan film sansür kodu, filmlerin cinsellik, şiddet ve ahlaki değerler açısından denetlenmesini sağlardı.
(7) Heteronormatif: Heteroseksüelliği varsayılan, diğer yönelimleri dışlayan toplumsal ve kültürel bakış açısı.
(8) Screwball comedy: 1930’lar Hollywood’unda gelişen, hızlı diyaloglar ve cinsiyet rolleriyle ilgili zeki çatışmalar içeren komedi türü.
(9) Queer: Toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelim normlarının dışında kalan kimlikleri kapsayan şemsiye kavram; aynı zamanda normatif kimlik yapılarına eleştirel yaklaşım.
(10) Melankoli: Modern bireyin dünyaya yabancılaşması, anlam arayışındaki eksiklik ve kayıp duygusu; Adorno’ya göre modernliğin estetik temel duygusu.
(11) Laura Mulvey: İngiliz feminist film kuramcısı. En bilinen makalesi “Visual Pleasure and Narrative Cinema” (1975) - Türkçesi: “Görsel Haz ve Anlatı Sineması” (çev. Zeynep Sayın, yayımlanan: Altyazı Dergisi, 2003). Bu makale, sinemada erkek bakışı kavramını ortaya koymuştur.
(12) Theodor W. Adorno: Frankfurt Okulu düşünürlerinden. Max Horkheimer ile birlikte yazdığı Dialectic of Enlightenment (1944) - Türkçesi: Aydınlanmanın Diyalektiği (çev. Nihat Ülner, Kabalcı Yay., 2000) ve Minima Moralia (1951) - Türkçesi: Minima Moralia: Yaralı Yaşamdan Düşünceler (çev. Orhan Koçak, Metis Yay., 2005) eserlerinde “kültür endüstrisi” kavramını geliştirerek modern toplumda sanatın metalaşmasını eleştirmiştir.
(13) Judith Butler: Amerikalı filozof ve feminist kuramcı. Gender Trouble: Feminism and the Subversion of Identity (1990) - Türkçesi: Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilişi (çev. Başak Ertür, Metis Yay., 2014). Butler, toplumsal cinsiyetin biyolojik bir özden ziyade tekrar eden performanslar yoluyla kurulduğunu savunur.
Bunlar da ilginizi çekebilir
BAYRAM YORGUNU İŞÇİLER
6 ay önceDARAĞACINA SIĞMAYAN TARİH
5 ay önceERGENE DEVLET HASTANESİ'NİN VİTRİN POLİTİKASI
429 milyon TL’lik devlet yatırımıyla yükselen Ergene Devlet Hastanesi, kamu hizmetinin nasıl “yerel algı aracı”na dönüştürüldüğünün çarpıcı bir örneği. Projenin sahibi devlet, ama sahiplenen belediye yönetimi. Yani Devlet Yapıyor, Belediye Story atıyor.
5 ay önce